LinkedIn denince akla en basit şekilde, iş arayanlar ve iş verenler gelir. Çünkü bu platformda yeni mezun veya işinden ayrılmış olup yeni bir iş arayan kişilerin, alanlarında uzman insanlara ulaşmaya çalıştıklarını görebilirsiniz. Keza aynı şekilde, şirket sahiplerinin ve uzmanların, işe başlayacak bireylere çeşitli tavsiyeler verdiklerini de görmek mümkün. Aslında buraya kadar her şey tamam.
Kariyer geliştirme üzerine kurulu bir platformda, bu tip girişimlerin olması kadar normal başka bir şey olamaz dediğinizi duyar gibiyim. Ancak son yıllarda işler çığrından çıktı. 900 milyondan daha fazla kullanıcısı olan platform, artık resmen ciddiyetini kaybederek insanların Facebook ve Instagram gibi sosyal ağlarda paylaştıkları içeriklerle dolmaya başladı. Peki tek eleştirimiz bu mu? Tabii ki de hayır.
Aslında bu platformda yanan en çok gençler oluyor. Çünkü çoğu zaman, ”aman o sertifikayı da alayım, o eğitime de katılayım, şu bağlantıyı da ekleyeyim bana referans olur” gibi düşünceler, ellerinde kocaman bir sıfırla iş arayışına devam etmelerine yol açıyor.
LinkedIn kullanıcıları bilirler ki bu sitede 7/24, yeni mezunların iş arayışları, aldıkları sertifikalar, yeni işe veya bir eğitime başlama duyurularını içeren paylaşımlar akıp durur. Tabii ki sadece yeni mezunları değil, uzun süredir işsiz olan gençleri de bu tip paylaşımlar yaparken görebilirsiniz.
Kariyer gelişimlerini tamamlamak için uğraş veren bu insanların, hepsi olmasa da birçoğu, boşa uğraştığının farkında değil. Neden diye soranlara sebebini şöyle açıklayayım: Kapitalist sistemde bireysel başarı, bir fetişizme dönüşmüş durumda. Sistem size çok küçük yaşlardan itibaren sınavlara girip arkadaşlarınızı potansiyel rakipler olarak görmeniz gerektiğini aşılıyor.
İyi üniversitelere gidip iyi derecelerle mezun olmanız gerekiyor ki sistemin onayladığı beyaz yaka bir iş kolunda başarılı olabilesiniz. Tabii ki bireysel başarının yanında, bir de kendinize network oluşturmanız gerekiyor.
LinkedIn için sistemin bu beklentisinin açık biçimde işlediği bir platform diyebiliriz. Mesela sosyal medya fenomenleri, çeşitli konularda içerik üretip kendilerine bir takipçi kitlesi yaratabiliyor ya; işte bu platform da insan kaynakları uzmanlarının, yöneticilerin, patronların, şirketi olanların video, görsel ve metin içerikli paylaşımlar yaparak popüler olmalarını sağlıyor.
Ancak bu kişiler zaten belirli konumlarda kendilerine yer edinenler. Çoğunlukla da bu platformu işe alacakları insanlarla iletişim kurmak yerine, kendilerini öne çıkarmak için kullanıyorlar.
Gel gelelim, iş arayan nispeten daha genç kesimler, bu insanları arkadaş olarak eklediklerinde, kariyerleri için önemli bir adım olacağını düşünüyor. Ancak bu durum, insanları işe alma gibi bir derdi olmayan LinkedIn üyesi işverenlerin farkında olmayan genç bireyler için kocaman bir yanılgı.
Bu insanların gözlerine girebilmek için x enstitüsündeki ücretsiz eğitimlere katılıp, x sertifikalarını belirli bir ücret karşılığında satın alan gençlerin tek yaptıkları şey, LindedIn profillerinin vitrininde bunları sergilemek oluyor. Peki bu gösteri, o platformda şirketini ve şirketinin başarılarını anlatan işverenlerin ne kadar umrunda oluyor?
İş arayışında olanlar, bağlantılarını çoğalttıklarında kolayca hemen işe girebiliyor mu? O bağlantılar, iş arayışı olan birinin işe girmesine yardımcı oluyor mu? Bunları bir sorgulamak gerekiyor.
Yoksa çoğu ‘‘yeni katılım belgem”, ”yeni sertifikam” paylaşımlarına, aynı Facebook’ta üniversite kazanma heyecanını paylaşan bir gencin post’unun altına yorum yapan akrabaları gibi tebrik mesajı bırakmaktan başka bir şey yapmıyor mu?
Aslında gençlerin sırf işverenlere kendilerini donanımlı göstermek adına, belki mezun oldukları bölümle hiç alakası olmayan bir alandan bile eğitimlere katılıp sertifikalar ve katılım belgeleri almaları da sorgulanmalı.
Çünkü bu durum, birçok alanda bilgisi olan ancak hiçbir konuda uzman olmayan bir prototipi (tiplemeyi) karşımıza çıkarıyor. Haliyle bu da iş başvurularında tercih edilmemeye yol açabiliyor. Sistem bir taraftan ”neyi ne kadar öğrenebiliyorsan öğren” derken, bir yandan da senden alanında uzman olmanı bekliyor.
Ki LinkedIn sırf bu yüzden, insanları işe sokmak dışında çeşitli eğitimlerin pazarlandığı bir serbest piyasaya dönüşüyor haliyle. Sözün özü, pazarlama şirketlerinin ekmeğine yağ süren, ne yazık ki pek de ciddiyeti olmayan bir platform diyebiliriz burası için.
Şirketler de çoğu zaman, gençlerin kendilerini daha fazla geliştirmesi gerektiği mesajlarını veren içerikler paylaşıyor. Bu işverenlerin, insanlara bir iş sunmak yerine, onları başarı fetişizmiyle tüketime yönlendirmekten başka bir şey yapmadıklarını gösteriyor.
Tabii ki nadiren de olsa platformun amacına uygun kullanıldığı, insanların birbirleriyle network kurduğu da olmuyor değil. Peki mesele sadece bununla mı bitiyor diyorsanız, bekleyin dahası da var.
Kariyer geliştirme sitesinde, göndermeli sözler içeren paylaşımlar yapılmasındaki absürtlük…
Düşünsenize, mülakata gidiyorsunuz ve patlatıyorsunuz bir özlü söz. Gerçek hayatta bu, insanlara ”ne alaka, niye bunları söylüyor?” dedirtir ve kişinin işe girme şansını da düşürür. Ancak kariyer amaçlı kurulan bir sitede, ilginçtir ki iş ilanları veren sayfaların, sürekli başarılı olmanın önemi üzerine yaptıkları göndermeli paylaşımlar görebiliyorsunuz.
Üstelik çoğu da Instagram veya Facebook gönderileri ayarında. Yukarıdaki resimlerde gördüğünüz örnekler de zaten konuyu net olarak açıklıyor. Tabii ki bu sözler insanları başarmak için çalışmaya teşvik edebilir ancak bunları paylaşmak için uygun platform LinkedIn olmayabilir.
Kişisel hayat hikayelerini paylaşanlara ve LinkedIn influencer’lığına girişenlere ne demeli peki?
Geçtiğimiz günlerde HyperSocial’ın CEO’su Braden Wallake, LinkedIn’de paylaşılması hiç beklenmeyen bir postu 43.000 takipçisiyle paylaştı. Wallake, anneannesinin vefat ettiğini takipçilerine duyurdu, bu elbette ki üzücü bir haber olsa da sonuç olarak platformun kuruluş amacıyla hiç ilgisi olmayan bir gönderi.
Düşünün, çok önemli bir şirketin CEO’su, kendisini örnek alan kişilere iş bağlantıları kurma platformunda, bir yakınının vefatı üzerine üzerine koşarak annesinin yanına gittiğini falan anlatıyor. Keza adamın takipçileri de onu sert bir şekilde eleştiriyor. Bu tip paylaşımlar yaparak şirketinin adını öne çıkarmaya çalıştığını falan söylüyorlar.
Belki bu eleştiri fazla abartılı ancak insanlar, bu tip gayriresmi bir paylaşımın yerinin orası olmadığını anlatmaya çalışıyor olabilir. İşin komik yanı, bu adam daha önce de ağlarken çektiği bir resmini yine LinkedIn’de paylaşmıştı. İşte bu yüzden, insanlar onun artık saçmaladığını düşünmekte pek de haksız değiller diyebiliriz.
Bu örnek, yabancılardan olsa da bizde de LinkedIn’de kişisel hayat öykülerini paylaşan insanlar olmuyor değil. Tabii ki onlar da eleştiri oklarını üzerlerine çekiyor.
Özellikle Twitter kullanıcıları bu tip içeriklerin dolaşıma sokulmasına tepki gösterebiliyor. Derlediğimiz birkaç örneği sizinle paylaşalım:
Bu örnek akıllara ”0’dan yazılım öğrendim ve başarılı oldum” temalı hikayeler anlatan LinkedIn kullanıcılarını getiriyor. Çünkü baktığımızda bu hikayeler, herkes her şeyi çok kolay bir şekilde halledebilirmiş imajı çiziyor.
Ancak başarıya giden hiçbir yol, anlatıldığı gibi kolay değil ne yazık ki ve insanlara umut aşılamadan önce herkesin her konuda başarılı olamayabileceği gerçeğini unutmamak gerek.
Aysuda Ceylan adlı kullanıcı, LinkedIn’de kişiyi bilgilendirici içerikler paylaşıldığında, dramatik hayat hikayelerinden daha az etkileşim aldığını söyleyerek aslında meselenin etkileşim sevdasından başka bir şey olmadığını çok doğru bir şekilde özetliyor.
Bir diğer ilginç konu ise LinkedIn influencer’lığı diye bir kavramın ortaya çıkmış olması. Pulse Influencer Awards adlı ödül törenine katılan Thelma Teetee adlı kişinin Twitter’da bu şekilde anıldığı görülüyor.
Bizim toplumumuzda henüz kendini bu şekilde tanıtan bir LinkedIn kullanıcısı yok. Tabii bu hiç olmayacak anlamına da gelmiyor. O halde biz bu konuda yorumları size bırakalım.
Bir de LinkedIn gibi bir kariyer platformunda gönüllülük esaslı ilan verenlerin pes dedirtmesi yok mu…
Misal, birinden hizmet talep ediyorsunuz ve karşılığında beklediğiniz tek şey gönüllülük. Bir kere hizmet almanın kendisi maddiyat içeren bir olgudur, işi yapan kişiye ödeme yapmama gibi bir lüksünüz olamaz.
Kişi, üniversite öğrencisiyse ve daha iş hayatına atılmaya hazır değilse belki kendini geliştirmek için bu ilanlara başvurabilir. Fakat bir işe başlamak amacıyla başvuru yapacak olanlara ”gönüllü çalışacak kişi arıyoruz” demek o kişinin emeğini sömürmek demektir.
Bu ilanlara bir hevesle başvuracak olanları uyaralım: LinkedIn’de iş ilanlarının üzerinde tam zamanlı, yarı zamanlı, remote, uzaktan veya gönüllü gibi ibareler yazar. Muhakkak bu vurgulara dikkat edin ki zamanınızı, sizi çalıştırıp üstüne bir de para vermeyecek kişilerle iletişim kurmaya bile harcamayın.
Esasen sonuç olarak şunları söylemek gerekiyor: LinkedIn’in artık network geliştirme amaçlı kurulmuş bir platform olma ciddiyetine sahip olmamasının nedenlerinden biri de onun diğer sosyal medya platformlarından algoritma, yazılım ve pazarlama stratejileri açısından bir farkının kalmaması diyebiliriz. İlk kullanılmaya başladığı zamanlarda LinkedIn’in şimdiki kadar farklı içerik üretme özelliği (örneğin videolu post paylaşma özelliği sonradan geldi) bulunmuyordu.
Baktığınızda burada da artık diğerlerinde olduğu gibi hashtag kullanarak görüntülü, sesli ve yazılı içerik üretebilme özellikleri bulunuyor. O yüzden insanlar Facebook’ta veya Instagram’da ne paylaşıyorlarsa, LinkedIn’de de ara ara bu tip paylaşımlar yapmakta pek bir sakınca görmüyor olabilir.
Görsel Kaynakları: Dark Horse, Medium, Clipchamp, The New York Times, MIT Technology Review